Kitap okuyarak depresyon yenilebilir mi?

Kitap okuyarak depresyon yenilebilir mi?



Bibliyoterapi nedir? Kitap okuyarak depresyon yenilebilir mi?

Yapılan araştırmalara göre kitap okumak ruh halini iyileştirebiliyor. Bibliyoterapi adı verilen bu yöntemle kişinin agresif davranışları azalıyor. Kitapların tedavide kullanımı ile sanıldığından daha eski, daha ortaçağda görülmektedir. 1272 yılında Kahire’de Al-Mansur Hastanesi’nde Kuran tıbbi tedavi yöntemi olarak kullanılmıştır.

Bibliyoterapi, doğru zamanda, doğru bireyle, doğru kitabı buluşturarak kişinin duygusal sorunların anlaşılabilmesinde, yaşama uyum sorunlarının ele alınmasında ve kişinin içinde bulunduğu gelişim dönemlerine özgü gereksinimlerini tanıyabilmelerinde kullanılan bir tedavi yöntemidir. Bibliyoterapi, genellikle yetişkinlerde yazma terapisi ile çocuklarda ise oyun terapisi ile birlikte uygulanır.

Karar Gazetesi’nde “Roman okumanın depresyon semptomlarını hafifletmeye nasıl yardımcı olabileceği tespit edildi. Bibliyoterapi adı verilen kitap okuyarak yapılan terapinin duygusal tepkiler yoluyla davranış değişikliklerine neden olduğu belirtildi. Kişinin duygu durumunun düzeldiği ve buna ek olarak kaygı ve saldırganlığının azaldığı kaydedildi. Pek çok kitap kurdu, kitap sayfalarının kendisi için merhem olduğunu düşünüyor olabilir. Bilim insanları da bunu kabul etti, yapılan araştırmalara göre kitap okumak depresyonu hafifletebilir.” diyor.

Biz de bunun üzerine bibliyoterapi nedir, günümüzde ortaya atılan bir kavram ve bir terapi yöntemi midir, yoksa eski çağlarda da bibliyoterapi konusunda yapılan çalışmalar var mıdır? gibi sorulara cevap bulmak amacıyla kısa bir araştırma yaptık.

Bibliyoterapinin Tarihi

Bibliyoterapi, kütüphane biliminde eski bir kavramdır. Kitapların tedavide kullanımı ile ilgili en eski kayıtlardan birisi ortaçağda görülmektedir. 1272 yılında Kahire’de Al-Mansur Hastanesi’nde Kuran tıbbi tedavi yöntemi olarak kullanılmıştır.(Yılmaz, 2014). Kitaplar yüzyıllardır bir çok insan için terapist rolü üstlenmişlerdir. Ancak, kitap okumanın bir terapi olarak benimsenmesi ilk defa Amerikalı Benjamin Rush 1802-1810’da bibliyoterapi kullanımını tavsiye etmesiyle olmuştur. Daha sonra 1853’te Amerikalı doktor John Minson Galt II akıl ve ruh hastaları için okumanın yararlarının beş sebebini listeleyen “Okuma Üzerine Tepki ve Delilik İçin Eğlence” kitabını yazarak bibliyoterapi alanına yeni ufuklar açmıştır (Rubin, 1978, s. 13).

Galt’ın metninde yer alan okumanın faydaları ile ilgili beş sebep şu şekildedir:

Aklı meşgul etmesi ve böylelikle sanrıları ve hastalıklı düşünceleri kovması,
Hastanın zaman geçirmesini sağlaması,
Hastalara bir nevi eğitim vermesi,
Okuma materyallerinin sağlanmasının hastane çalışanlarına kibar mizaçlarını göstermeleri için bir şans vermesi,
Okuma materyalleri verilerek hastaları mutlu ve meşgul etmenin onları daha yönetilebilir kılması (Weimerskirch, 1965, s. 517 ).
Yunan Tarihçi Diodorus (1933)’un anılarından bilindiği üzere Eski Yunanlar bir kütüphanenin girişinde, kapının üzerine ‘İnsanın Ruhunun İyileştiği Yer’ yazarak edebiyatın akıl ve ruh sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu göstermişlerdir. Eski Yunan’da kütüphaneler okuma, düşünme, iyi vakit geçirme ve dinlenme yeri olarak tasarlanmıştır. Bunların yanında dünyanın bilinen ilk hastaneleri olan Asklepion’larda da kütüphaneler bulunmaktadır. dünyanın ilk psikiyatri hastanesi olarak da tarihe geçen Bergama Asklepion’u da bir kütüphaneye sahiptir (Menekay, 2009, s: 3). Bibliyoterapi çalışmalarının ilk kez 1930’lu yıllarda kütüphanecilerin, insanların üzerinde iyileştirici etkileri olan kitapları bulma ve listeleme çabalarıyla başladığı bilinmektedir. Bu çalışmalarda, eğer bir öykü, insanların düşüncelerini, duygularını, davranışlarını değiştirmede etkili olabiliyorsa, bu öykü, potansiyel olarak iyileştirici (terapötik) bir güce sahip kabul edilerek, kullanım listesinde yer alıyordu.Buradan hareketle, ikici adımda yapılan ise, terapistlerin, iyileştirme özelliklerine sahip olduğu düşünülerek seçilen bu kitaplarla, sorunları olan bireyleri buluşturabilmeleridir.

Neden Bibliyoterapi?

Bibliyoterapi kullanılarak, bireyin, yaşamakta olduğu sorunun yalnızca kendi başına gelmiş bir sorun olmadığı, birçok kişinin de benzer sıkıntıları yaşamakta olduğu gerçeğini görebilmesi sağlanır.
Yaşanan sorunların yalnızca tek bir çözümünün olmadığı, bireyin yaratıcı gücünü devreye sokarak çok çeşitli çözüm yollarına ulaşabileceğini görebilmesine yardımcı olunur.
Birey okuduğu öykü ile kendi öyküsünü kıyaslayabilir. Kahramanı tanıdıkça kendini ve duygularını tanıyabilir. Kahramanın kulandığı kendisinkinden farklı çözüm yolarını keşfedebilir.
Nelerin, hangi çözüm yolarının işe yarar, hangilerinin işe yaramaz olduğunu görerek kendi senaryosunda neleri değiştirebileceğini, yerine nasıl bir öykü kurgulayabileceğini bulabilir.
Kişinin sorununu daha özgürce ifade ederek yine daha özgürce tartışabilmesinin önü açılır.
Kişinin sorununu yapıcı bir eylem planı hazırlayarak çözümlemesine yardımcı olunur.
Kişinin olumlu bir benlik kavramı geliştirebilmesine katkıda bulunulur.
Kişinin üzerindeki duygusal ya da bilişsel baskı hafifletilmeye ya da kaldırılmaya çalışılır.
Kişinin kendini kabul edebilmesi için destek sağlanır.
Kişinin kendi dışında bazı ilgi alanları oluşturabilmesine rehberlik edilir.
Kişinin, çevresindeki insanların davranışlarını ve onları belli bir biçimde davranmaya güdülenen psikolojik güçleri tanıyabilmesine, ayrıca, kendi sahip olduğu anlama ve yorumlama gücünü geliştirmesine yardımcı olunur. (Öner, 2007)


Bir Terapi Olarak Bibliyoterapi

Bibliyoterapi, bireyin yaşamında her an ortaya çıkabilecek günlük, sıradan sorunların çözümünde kulanılabildiği gibi, daha yoğun ve karmaşık duygusal sorunların ele alındığı psikolojik yardım süreci içerisinde de kulanılabilir. Ayrıca, çocuklarla ve gençlerle, onların içinde bulundukları gelişim dönemine özgü gereksinimlerini tanıyabilme ve karşılayabilmelerine yardım amacıyla kulanıldığında da, yararlı ve etkili bir iletişim aracı olabilmektedir. l Birçok tanımda, ‘Bibliyoterapi,’ edebiyatla okuyucunun kişiliği arasındaki dinamik bir ilişki süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu ilişki, bir terapistin denetiminde kurulabildiğinde, ‘okuyucu’ duygusal sorunlarıyla yüz yüze gelebilir ve olumlu değişimler yaşayabilir.

Öyküyle okuyucunun kişiliği arasında dinamik bir ilişki kurulması ile başlayan bu süreç 3 evrede gerçekleşir.

Özdeşim ve yansıtma,
Arınma (katarsis),
İçgörü ve bütünleşme.
İnsan varoluşsal boşluğa düştüğünde, önemli yaşam olaylarının, hata, aşkın, çalışmanın, ölümün, yaşamın anlamını sorgulamaya başlıyor. Bu noktaya kadar psikoterapi yaklaşımları, insanlara, yardımcı olabilirken, yaşamın tüm anlamını yitirdiği, büyük travmaların yaşandığı anlarda, yetersiz kalıyorlar. Bu nedenlerle, teröpatik yaklaşımların bir noktasında insanlara bir çıkış sağlayabilen felsefi dayanaklara gerek duyulmaktadır. Genel ikle de bir varoluşsal engel enmeyle yüz yüze gelen kişiler için bu, kaçınılmaz olmaktadır. Ne için yaşamalı? Sorusuna yanıt bulunamadığı anlarda, insanın dayanabilme güçünü artıran bir felsefeye gerek vardır (Öner, 2007).

Haberler